Antakya İlçemiz
17373
16:14
08.03.2022


ANTAKYA'NIN KISA TARİHÇESİ

     

Kurucusunun değil; kurucusunun babasının adını alan kent. Roma İmparatorluğu'nun üç büyük kentinden biri ve doğu başkenti. Hristiyanlığın Kudüs dışında yayıldığı ilk kent. Hz. İsa (a.s.)'ın takipçilerinin "Hristiyan" adını aldıkları ilk kent. Yakın tarihin "en küçük ve en kısa süreli" devletinin merkezi... 

Amik ovasının başlangıcında, Amanos dağları ile Habib-i Neccar dağlarının arasındaki vadide kurulan kent, bugünkü değeriyle kıyaslandığında inanılmaz bir tarihi zenginliğe sahiptir.

Antakya M.Ö. 4. yüzyılda Suriye Kralı Seleucus I. Nikator tarafından kurulmuş ve babası Antiochos'un adını almıştır. M.Ö. 64 yılında Roma İmparatorluğu'na bağlanmış,  M.S. I. yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkan Hristiyanlık, Kudüs dışında ilk defa Antakya'da yayılmıştır. Hz. İsa (a.s.)'ya inananlara ilk defa Antakya'da "Hristiyan" adı verilmiştir. Antakya, Akdeniz ile Mezopotamya arasında bir köprü olmasından kaynaklanan sebeplerle

M.S. I. yüzyılda Roma ve İskenderiye'den sonra dünyanın üçüncü büyük kenti olmuş ve dönemde gelişerek nüfusu 200.000'e ulaşmıştır.

Gemiler kıyıdan 29 km uzaklıktaki bu kente Asi nehri üzerinden gelebiliyorlardı. Hareketli bir ticari hayat ve lüks malların üretimi şehre büyük bir zenginlik kazandırmıştı. Bu zenginlik dönemi, şehrin 526 depreminde yerle bir olmasına kadar sürdü.

Antakya 638 yılında Ebu Ubeyde Bin Cerrah tarafından fethedilmiş olup, uzun süre Haçlı orduları ile Müslüman ordularının mücadelesine ve sık sık el değiştirmesine sahne olmuştur. Antakya ve çevresi 1516 yılında Yavuz Sultan Selim'in Mısır seferi sırasında Osmanlı hâkimiyetine girmiş, I. Dünya Savaşı'nı Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında bitiren Mondros Antlaşmasından sonra Kasım 1918'de Fransızlar tarafından işgal edilmiştir. Uzun mücadele ve uğraşlar sonucunda 2 Eylül 1938'de Hatay Devleti kurulmuş, 29 Haziran 1939'da Hatay Millet Meclisi son toplantısını yaparak kendini feshetmiş ve Türkiye Cumhuriyeti'ne katılma kararı almıştır. 23 Temmuz 1939'da da son Fransız askeri Antakya'yı terk ederek Hatay'ın (Antakya) kurtuluşu gerçekleşmiştir.

Antakya'nın tarihi kent dokusunu tanımak için Asi nehrinin Batı yakasını dolaşmak gerekir. Kentin tarihi dokusu büyük ölçüde korunmuştur. Kent farklı dinlerden insanların yıllardır bir arada yaşadığı, son döneme gelene kadar dışarıdan fazla göç almadığı için de fazla bozulmamış bir yapıdadır.

Eski Antakya evleri, kemerli bir yapıyla bir arabanın zar zor geçebileceği taş döşeli ara sokaklara açılır. Sokakların ortası, yağmur sularının akabilmesi için geniş bir oluk gibi düşük seviyelidir. Evlerin hemen hepsine bir avluyla girilir. Avluların kimisi, merdivenle çıkılan birinci kattadır ve yaşam diye nitelenen bölüme bu avlulardan geçilerek girilir. Birinci katlar taş, ikinci katlar bağdadidir. Evlerin dış görünüşü sadedir ama içerideki taş ve ahşap işçiliğiyle yağlı boya süslemeler göz alıcıdır. Zeminleri göz alıcı renklere sahip karo taşlar süslemektedir.

Kentte görmeye değer tarihi yapıların önemli bölümü Kurtuluş Caddesi üzerindedir. Şehrin ana caddelerinden biri olan ve çok sayıda dükkânın sıralandığı cadde üzerinde; Ulu Cami, Habib-i Neccar Camisi ve türbesi, Süveyka Camisi, Katolik Kilisesi görülebilir. Giriş kapısı üzerindeki freskleriyle dikkat çeken Ortodoks Kilisesi ise Kuruluş Caddesi'ni Meydana bağlayan ara caddelerden biri üzerindedir ve dar bir pasajla büyük avlusuna girilmektedir.

Yayın Tarihi: 08.03.2022